
2025 AİLE KONFERANSI

Ana Konuşmacılar

Prof. Dr. İlknur Çifci Tekinarslan
Farklı Özelliğe Sahip Çocukların Ailelerinin Yaşadıklarına Genel Bir Bakış
Farklı özelliğe sahip çocuklara sahip ailelerin yaşadığı deneyimler hem duygusal hem de sosyal açıdan oldukça karmaşıktır. Bu süreç, ailelerin yaşamlarını çeşitli boyutlarda etkileyen bir dizi psikolojik ve sosyal dinamiği içerir. Araştırmalar, bu ailelerin yaşadığı duygusal evreleri açıklamak için farklı modeller geliştirmiştir. Bunlar arasında aşama modeli, sürekli üzüntü modeli, çaresizlik-güçsüzlük-anlamsızlık modeli ve yeniden yapılanma modeli öne çıkmaktadır. Her bir model, ailelerin deneyimlerini farklı bir bakış açısıyla yorumlamakta ve yaşadıkları duygusal süreçleri ayrıntılı bir şekilde açıklamaktadır.
Özellikle aşama modelleri, ailelerin çocuklarının farklılıklarıyla ilk karşılaştıkları andan itibaren yaşadıkları şok, inkâr, öfke, pazarlık ve kabul gibi evreleri tanımlamaktadır. Sürekli üzüntü modeli ise, ailelerin zaman içinde yoğun bir kayıp ve üzüntü duygusunu deneyimlediğini vurgular. Çaresizlik ve güçsüzlük modeli, ailelerin çocuklarının ihtiyaçlarını karşılamada yetersizlik hissi ve anlam arayışı içerisindeki psikolojik yükünü ortaya koyarken, yeniden yapılanma modeli ise ailelerin zamanla durumu kabullenip yeni bir yaşam düzeni oluşturma sürecini tanımlar.
Ailelerin yaşadığı kaygı, stres ve duygusal yük, günlük yaşamlarını ve aile işleyişini birçok yönden etkileyebilir. Araştırmalar, sosyal destek ağlarının güçlendirilmesinin, ailelerin deneyimlediği stres ve kaygıyı anlamlı ölçüde azaltabileceğini göstermektedir. Bu bağlamda, farklı özelliğe sahip çocukların ailelerine yönelik sosyal destek mekanizmalarının geliştirilmesi, yalnızca bireysel bir gereklilik değil, aynı zamanda toplumun genel refahını artıracak bir politika olarak ele alınmalıdır. Sosyal destek hem psikolojik dayanıklılığı artırmakta hem de ailelerin çocuklarıyla olan ilişkilerini ve yaşam kalitelerini olumlu yönde etkilemektedir.
Bu nedenle, ailelere yönelik danışmanlık, eğitim programları, destek grupları ve toplumsal farkındalık çalışmalarının kapsamlı bir şekilde planlanması ve uygulanması önemlidir. Böylelikle ailelerin duygusal süreçleri daha sağlıklı bir şekilde yönetilebilir, stres ve kaygı düzeyleri azaltılabilir ve farklı özelliklere sahip çocukların aileleri toplum içerisinde daha etkin ve destekleyici bir ortamda var olabilirler.

Prof. Dr. Üzeyir OK
Bir Sistem Olarak Aile: Evlilik Doyumunun Kişilik ve Ruh Sağlığı ve İletişim Becerileri ile İlişkileri
Evlilik Doyumu (ED), çok çeşitli faktörlerden etkilenen bir olgudur. Ruh sağlığı sorunları ED ile yakından ilişkili olmasına rağmen, bu konudaki araştırmalar sınırlıdır; özellikle Müslüman nüfuslarda oldukça azdır. Bu çalışmanın amacı, Türk aileleri arasında ruhsal belirti düzeyleri ile evlilik doyumu arasındaki ilişkileri cinsiyet, yaş ve dindarlık gibi bazı demografik değişkenleri dikkate alarak incelemektir. Kesitsel (cross-sectional) bir desen kullanılarak, 231 evli Türk bireyden tesadüfi olmayan yöntemle veri toplanmıştır. Evlilik doyumu, ENRICH Evlilik Doyumu Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Ruhsal belirtiler ise iki araçla ölçülmüştür: (a) DSM-5 Öz-Bildirim Düzey 1 Kapsamlı Belirti Ölçeği – Yetişkin, (b) DSM-5 Kişilik Envanteri – Kısa Form (PID-5-BF) – Yetişkin (American Psychiatric Association). Sonuçlar, evlilik doyumunun depresyon, anksiyete, somatoform bozukluk, antisosyal kişilik, öfke, intihar düşüncesi, uyku bozukluğu, dissosiyasyon, hafıza sorunları, disinhibisyon, psikotisizm, olumsuz duygulanım, içe kapanma ve antagonizm belirtileriyle negatif ve orta düzeyde ilişkili olduğunu göstermiştir. Genel olarak, bulgular çoğu ruhsal bozukluk belirtisinin evlilik doyumuyla düşük ya da orta düzeyde bağlantılı olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak tüm faktörler birlikte değerlendirildiğinde, yalnızca üç değişkenin — depresyon, intihar düşüncesi ve antagonizmin — evlilik doyumundaki değişkenliği anlamlı biçimde açıkladığı bulunmuştur.

Doç. Dr. Zümrüt Gedik

Prof. Dr. Burcu Kümbül Güler

Doç. Dr. Filiz Künüroğlu İnal
Doç. Dr. Zümrüt Gedik, Prof. Dr. Burcu Kümbül Güler, Doç. Dr. Filiz Künüroğlu İnal
Aile Sisteminde Rollerin, Kültürün ve Klinik Müdahalelerin Önemi: Aile İçi Roller ve İş Bölümü
Aile, insanlık tarihi boyunca toplumsal yaşamın en temel kurumu olmuş, üretim biçimleri, toplumsal cinsiyet rolleri ve ekonomik yapılar değiştikçe sürekli dönüşüm geçirmiştir. Bu sunum, aile sisteminin tarihsel gelişiminde ebeveynlik rollerinin nasıl biçimlendiğini ve bu rollerin günümüz aile içi işbölümü üzerindeki etkilerini incelemektedir. Prof. Dr. Burcu Kümbül Güler, Türkiye’deki aile yapısını iki odaklı bir model üzerinden ele almakta; kadın ve erkek rollerinin tarihsel, kültürel ve sosyoekonomik temellerini açıklamaktadır. Sunumda, zaman uygunluk teorisi, kaynak teorileri ve toplumsal cinsiyet yaklaşımları gibi mikro düzey sosyolojik kuramlar çerçevesinde, ailedeki işbölümünün dinamikleri irdelenmektedir. Sunumun odak noktası, sağlıklı aileye ulaşmanın yolunun eşitlikçi, açık iletişime dayalı ve işbirliğini esas alan rollerden geçtiği yönündedir. Sonuç olarak, bu sunum aileyi yalnızca bir biyolojik ya da ekonomik birlik olarak değil, eşitlik, saygı, hoşgörü ve paylaşılmış sorumluluk temelinde şekillenen bir yaşam birliği olarak ele almakta; Türkiye’de aile politikalarına ışık tutmaktadır.
Doç. Dr. Zümrüt Gedik konuşmaya aile terapisi yaklaşımlarını özetleyerek devam edecek ve terapi ekollerinden alınabilecek yaşama dönük önerileri aktaracaktır.
Doç. Dr. Filiz Künüroğlu İnal konuşmaya “Küreselleşen Dünyada Aile: Kültürleşme Türleri, Boşluklar ve Aile İçi Uyum” alt başlığı ile devam edecektir. Her aile, içinde bulunduğu toplumun kültürel modelini yansıtır. Ancak günümüzde göç, küreselleşme ve dijitalleşme gibi süreçler bu kültürel modeli hızla dönüştürmekte, aile üyeleri arasında farklı kültürel referans sistemlerinin bir arada bulunmasına neden olmaktadır.
Bu sunumda, aile içi rollerin ve ilişkilerin kültürel bağlamda nasıl şekillendiği ele alınacaktır. Kültürün, ebeveyn–çocuk ilişkilerinde değerler, davranış kalıpları ve iletişim biçimleri üzerindeki belirleyici rolüne odaklanılacaktır. Özellikle göç, küreselleşme ve medya etkileriyle farklı kültürel unsurların aynı aile içinde bir arada bulunabildiği durumlarda ortaya çıkan kültürleşme (acculturation) ve uzaktan kültürleşme (remote acculturation) süreçleri tartışılacaktır.